Adalet ve Merhamet !
Son günlerde Üniversiteye giriş sınavında ( YGS ) yaşananlar ve sonrasında deşifre edilen şifreleme olayı sonrasında herkesin beklentisi olayın sorumlularının görevlerine son verilmesi ve sınavla ilgili adaletin yerini bulması olmuştur. Doğrusu herkes yada herkes olmasa bile büyük bir kısım yaşanan olaylarda adaletin yerini bulmasını ister. Yapılan haksızlıkların cezasını bulma isteği doğal bir durumdur. Bu yüzdendir ki İnsanlar eski tarihlerden beri kanun ve yasa yapma ihtiyacı hissetmişlerdir. Babil sülalesinin en önemli kralı olan Hammurabi, Sümer ve Akad’ların kullandığı töre ve yasaları, eski fermanları toplayarak, zamanının ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, meydana getirdiği Hammurabi Kanunları ile ilk kanun kurucusu olarak ün salmıştır.
Aynı şekilde Türkiyede de bir Anayasa, bir ceza hukuku vardır. Mahkemeler ve Adalet Sarayları vardır. Bunların hepsi Adaleti sağlamak ve ortada bir suç varsa bunun cezasının verilmesi için var olan kurumlardır. Atatürk de ne demiştir: ‘’ Adalet mülkün temelidir’’ yani Adalet Ülkenin temelidir. Çünkü adalet olmassa kargaşa olur, isyan olur. Nitekim bugünlerde bazı orta doğu ve Arap ülkelerinde yaşanan olayları her birimiz izleyip, görüyoruz. Bunların çoğu adaletsizliğe bir başkaldırı amacıyla başlamıştır.
Tüm dünyayı yaratan Tanrı da, kendi kuralını ya da kanununu Kutsal Kitab’ın en başında Yaratılış kitabında belirtmiştir.
‘’RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya koydu. Ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu, "Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün" dedi (Yaratılış 2:15-17 ).
Ama ne var ki önce Havva annemiz ve sonra Adem babamız Tanrı RAB’bin koymuş olduğu kurala, yasaya karşı geldiler. Ortada bir suç olduğuna göre bir cezada olmalıydı ki ‘’ ADALET ‘’sağlansın.
Cezası Tanrı’nın önceden demiş olduğu gibi ölümdü. Adem ve Havva meyveyi yedikleri gün once öldüler. Aslında kulağıma şimdiden ‘’ Ama Adem ve Havva o gün ölmediler, o gün ölmeleri gerekiyordu ‘’ diye itiraz edenlerin sesini duyar gibiyim.
Bu konuya kısa olarak cevap vermek istiyorum. Aslında bu itirazlara, tarih boyunca verilmiş cevaplar vardır. Ama ben farklı bir açıdan bu itiraza karşılık vermeye çalışacağım.Kutsal Kitap’ta der ki;
‘’RAB Tanrı Adem'i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu’’(Yaratılış 2:7 ).
İsa Mesih’in kendisi de Yuhanna 6:63’te ‘Yaşam veren Ruh'tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır’’ der.
Dahası Kutsal Kitab’ın Hezekiel bölümünde Tanrı der ki:
"Böyleyken İsrail halkı çölde bana başkaldırdı. Uygulayan kişiye Yaşam veren kurallarımı izlemediler, ilkelerimi reddettiler’’(Hezekiel 20:13 ).
Yani Adem babamız ile Havva annemizTanrı’nın yaşam veren kurallarına uymayı reddetmekle ölümü tercih etmiş oldular. Meyveyi yedikleri o gün Ruhsal olarak ( Ruhen ) öldüler.
Ölümün her ne kadar bilimsel olarak bir tanımı olsa bile, Tanrı bilimsel olarak onu “Tanrı’dan ayrılış” olarak tanımlayabiliriz. Neden çünkü Yar. 2:7 dendiği gibi yaşamı veren, yaşam olan Tanrı’nın kendisidir ki ondan uzaklaştığımızda, ondan ayrıldığımızda yaşamın kaynağından yani yaşamdan ayrılmış ölüme mahküm olmuş oluyoruz.
Bu iki seçeneği özetlersek Adem ve Havva Tanrı’nın sözüne karşı gerelerek itaatsizlik ettiler ve gerçek anlamda öldüler. Bugün sadece yaşayan gibi görünen ama sürekli olarak çürüyen ve ölüme giden bir bedene sahibiz.
Konumuza geri dönersek, Tanrının adalet sistemi uyarınca onları tekrar yaşama kavuşturmak için bir kurbanın sunulması gerekiyordu. Bu olay Tanrı merhametlidir ve istediği zaman günahlarımız bağışlayabilir demek kadar kolay değildir. Yani farzedelim ki, Ösym’deki bazı kişilerin çok merhametli olmasından ötürü bazı kişileri Türkiye’nin en iyi üniversitelerine yerleştirsinler. Biz de diyelim ki, Ösym kurumu çok merhametlidir. Peki soruyorum sizce bu Adalet midir? Diğer kişilere yapılmış haksızlık değil midir? Benzer şekilde Tanrı isterse günahları bağışlayabilir ama unutmayalım ki O sadece merhamet eden değil aynı zamnda adil Tanrı’dır. Hatta İslam’da Allah’ın 99 adı vardır ve bunlardan ikisi Gaffâr( günahları bağışlayan) ve Adl (Adil) dir. Tanrı’nın bu iki adının da geçerli olması için Adaletini gösterip bağışlaması gerekir. Bu da kurban aracılığıyla olur. Neden mi ? Çünkü Tanrı der ki: ’’Çünkü canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta kendinizi günahtan bağışlatmanız için verdim. Kan yaşam karşılığı günah bağışlatır( Levililer 17:11 )’’. Aynı şekilde İncil’in İbraniler bölümünde: ‘’Nitekim Kutsal Yasa uyarınca hemen her şey kanla temiz kılınır, kan dökülmeden bağışlama olmaz( İbr 9:22 )’’ der( Bu konuda daha fazla bilgi için Kutsal Kitab’ın Levililer Kısmını okuyunuz ).
Bu kurban Yahudilerin fısıh kurbanı gibi kusursuz olmalıydı ve aynı zamanda kurbanının herkesi kapsayabilmesi için bir yaratık gibi sınırlı değil ama sınırsız olmalıydı.Tanrı da aşkın sevgisinden ötürü yarattığı insanı ilk konumuna yani Tanrı ile barışık olan ve yaşayan konumuna tekrar getirmek için yukarıda bahsettim özelliklere sahip tek kişi olan oğlunu insan benzeyişinde gönderdi. Böylece günahı bağışlarken aynı zamanda adaletini gösterdi
Nitekim Kutsal Kitap’ta der ki: ‘’Tanrı Mesih'i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa'ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı’’ (Rom 3:25 ). 1