Bir Efsane ve Onun Açmazları
Kur’an’da Çarmıh Kurgusu1
İslam’ın ve onun metninin Hristiyan öğretileri ile düştüğü görüş ayrılıklarının beşikten mezara kadar geçen süreyi kapsadığını söylemek abartılı olmayacaktır; çünkü Kur’an’daki ayetler Mesih’in hem mucizevi doğumunu hem de çarmıh acılarını tamamen farklı ve tartışma konusu olacak biçimde yorumlamaktadır. Hristiyan kutsal yazılarının Mesih’in çarmıha gerilmesiyle ilgili olarak bildirdiklerinin tam tersine Kur’an, Mesih’in acılarını ve ölümünü açıkça reddedip bu konuda göz aldanmasına dayalı bir teoriyi veya çarmıha gerilenin kimliği konusunda karışıklık ve hata durumu yaşandığını ima eder:
Bir de inkarlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Sure 4:156-158 Diyanet)2
Büyük ölçüde belirsizlik içermesi ve yoruma açık olması gereği bu ayetler, onların zaten var olan anlaşılmazlığına farklı ve şaşırtıcı yorumları sayesinde katkıda bulunan İslam ilahiyatçılarının/yorumcuların elinde çözülmesi imkansız bir sırra dönüşmektedir. Yukarıda alıntılanmış ayetlerin gerçek anlamıyla ilgili tartışmalar, Kur’an’ı bir takım açmazlara mahkum ederek Mesih’in çarmıha gerilmesiyle ilgili İslam hipotezinin güvenilirliğini ve geçerliliğini temelinden sarsmaktadır.
İlk açmaz, Mesih’i çarmıha gerip öldürmekle övünen kişilerin, olayla ilgili hiçbir şey bilmedikleri için sadece zan peşinde koştukları iddiası üzerine kuruludur. Büyük bir olasılıkla, söz konusu ayetler Yahudileri hedef almakta ve onları Mesih’in çarmıha gerildiği sırada gerçekte ne yaşandığını bilmeyen bilgisiz kişiler olarak tanımlamaktadır. Buna karşı, aynı ayetler Müslümanların bile Mesih’in çarmıhtan nasıl ve niçin kurtarıldığını anlamalarına izin vermediği için çarmıh ile ilgili bir takım sözde sırları insanlığa açıklamaktan acizdir. Yani, tıpkı Müslüman olmayanlar gibi Müslümanlar da ilahi bilgiden mahrum bırakılmışlardır ve bu sebeple onların görüşleri de gökten onay bekleyen varsayımlar grubuna katılmıştır.
Görüş ayrılıklarının mutlaka şüphe ve bilgisizlik göstergesi olduğu yolundaki hatalı argümandan türetilmiş ikinci açmaz ise, Mesih’in çarmıha gerilmesiyle ilgili görüş ayrılığına düştükleri iddia edilen kişilere bilgisizlik atfeden şu yargı cümlesine eklenmiştir:
Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. (Sure 4:157)
Açıkçası, bu ayet ya dilbilimsel açıdan hatalıdır, ya da bir mantık hatası içermektedir. İlk olarak, Mesih’in çarmıha gerildiğini inkar ettiklerinde Yahudiler ve Hristiyanlarla görüş ayrılığına düşen Müslümanlar da şüphe ve bilgisizlik ithamından muaf tutulamazlar. İkincisi, alıntılanan ayet, söz konusu görüş ayrılığının içeriğinde veya biçiminde herhangi bir kısıtlama yapmadığı için aralarında ihtilaf bulunduğunu iddia ettiği Yahudi veya Hristiyanların bilgi sahibi olmadıkları yönündeki düşünceyi onaylamaktadır. Böylece, Mesih’in ölümünü inkar eden bir grup, Kur’an ayetindeki inkarı tekrarlamasına ve bu ayetlerle aynı fikirde olmasına rağmen Mesih’in gerçekten öldüğünü savunan tam karşı konumdaki diğer bir grupla yaşadığı görüş ayrılığından dolayı zan peşinde koşmakla suçlanmaktan kurtulamayacaktır. Sonuçta, İslam’ın dinsel metni son derece şaşırtıcı bir şekilde "Mesih’in öldüğünü inkar eden kişilerin bile" yaşanan görüş ayrılığı gereği sadece şüpheye sahip olacağını öğretmektedir!
Üçüncü açmaz, aşağıdaki Kur’an ayetinden kaynaklanmaktadır:
Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkar edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” (Sure 3:55)
Bu ayete göre güya Allah İsa ile konuşmakta ve O’nu kendisine inanmayan düşmanlarından "arındıracağını" vaat etmektedir. Bu ifadenin en çarpıcı özelliği, Mesih’in göğe alınmasına gönderme yapmasıdır; ki aynı referans Sure 4:156-158’de de yer alıp Mesih’in çarmıha gerilmediği ve öldürülmediği iddialarının desteklenmesinde kullanılmaktadır. Sure 3:55’de bulunan Arapça waffa sözcüğü, göğe alınmasından önce Mesih’in fiziksel bir ölüm yaşayıp yaşamadığı sorusu kapsamında İslam ilahiyatçıları tarafından hala tartışılmaktadır;3 ancak bu durum Kur’an’da Mesih’in göğe alınmasının Onun hem dünyevi yaşamının hem de peygamberlik görevinin sona ermesi olarak algılandığı gerçeğini değiştirmez. Bu sonuç ise Mesih’in bu dünyadan fiziksel ayrılışının zamanının niçin illa ki Yahudi inançsızlığı ve karşıtlığıyla örtüştüğü sorusunu doğurur. Benzer bir soru, Yahudilerin inançsızlığının Mesih’in görevinin zorla sona erdirilmesinde niçin etkili olduğu ve bu duruma Allah’ın niçin izin verdiğidir.
Kur’an’da Mesih’in göğe alınması olayının sonucunu incelediğimizde, bu durumun inançsız bir topluluk tarafından hedef alınan Mesih için hayal kırıklığı ile eşdeğerde olduğunu görürüz. Bunun başlıca sebebi, Mesih’in peygamberlik görevinin bu dünyadan bedensel olarak ayrılma ve soyutlanma suretiyle kaçınılmaz şekilde sona ermesinin, O’nun düşmanlarının elinden kurtulmasından ziyade, düşmanlarının O’ndan kurtulduğuna işaret etmesidir. Daha önemlisi, Mesih’e iman etmeyip O’nu hayatlarından çıkarmaya çalışan kişiler, kendilerini Mesih’i cezalandırma ve O’nun kanını dökme zahmetinden kurtaran İslam ilahına da şükran borçludurlar. Böylece, İslam’ın ilahının Mesih’in döneminde yaşayan bazı Yahudileri O’nu çarmıha gerip öldürmekle suçlaması şaşırtıcı bir şekilde imkansız hale gelmektedir. Kurban yoksa (Mesih çarmıha gerilmemişse), cürümden söz etmek veya suçlamada bulunmak mümkün değildir.
Buna karşılık, bazı İslamcı gruplar Mesih’in göğe alınmadan önce ölümü tecrübe ettiği fikrinden rahatsız oldukları için Sure 3:55’i yeniden yorumlama ihtiyacı duyarlar. Bunu da uyku ile ölüm arasında sembolik bir paralellik kurarak başarırlar; ki bu tür bir yorum gece uykuya çekilmeyi ölüme benzeten bir başka Kur’an ayeti tarafından desteklenmektedir (Sure 6:60). Bu yorumu takip edenlerin vardığı sonuç, Mesih’in göğe alınmadan önce ölmeyip uyutulduğu ve dünyaya ikinci kez geldiğinde ölümü tadacağı şeklindedir.4 İslam’ın dinsel metnindeki gerilimleri giderme çabasından kaynaklanan bu yaklaşım temelde Mesih’in yüceltilmesi ile ilgili İslam öğretisini, Mesih’in yücelik kazanmasını O’nun acılarıyla ve çarmıhtaki ölümüyle bağdaştıran Hristiyan doktrininden kesin olarak ayrıştırmayı amaçlamaktadır.
Havari Pavlus, Mesih’in alçakgönüllülüğünün O’nun insan bedenine bürünmesiyle ilan edildiğini ve çarmıhtaki ölüme boyun eğmesiyle de doruk noktasına ulaştığını yazarak Mesih’in çektiği acılar ile yüceliğine kavuşması arasındaki bağlantıya vurgu yapmıştır (Filipililere Mektup 2:5-11). Yani, Hristiyanlıktaki kurtuluş öğretisinde Mesih’in yüceltilmesinin öncesinde ölüm gerçeği mevcuttur ve bu iki olayın birbirinden ayrıştırılması söz konusu değildir. Oysa Sure 3:55’de geçen eylemin "birinin hayatına son vermek" veya "birini eceline erdirmek" şeklinde yorumlanması, Mesih’in İslam’daki yüceltilme şekli ile Hristiyanlıktaki yüceltilme şekli arasında herhangi bir dilbilimsel veya konusal bağlantı kurmaktan kaçınan Müslüman ilahiyatçılar tarafından kabul edilmemektedir.
Yine de, Mesih’in bu dünyadan bedensel ayrılışının Sure 3:55’de sembolik olarak yorumlanması ironik bir şekilde bu yeni yorumun savunucuları için çok daha ciddi problemler doğurmaktadır. Mesih’in göğe alınmadan önce ölmediği iddiası, O’nu Muhammed’den önce ebedi yaşam bağışlanmış bir kişiye dönüştürmektedir; ki bu da aşağıdaki Kur’an ayetiyle açıkça çelişmektedir:
Biz senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? (Sure 21:34)
Bunun dışında, Kur’an’ın 19. suresinde yer alan İsa’nın doğum ve çocukluk dönemiyle ilgili anlatım, Mesih’i ölüm ve diriliş konularında Yahya isimli başka bir peygambere eşit kılan ifadeler içermektedir:
Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selam olsun! (Sure 19:15)
“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).” (Sure 19:33)
Bir başka ayette ise Muhammed öncesindeki TÜM peygamberlerin öldüğü ima edilmektedir:
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? (Sure 3:144)
Dahası, Kur’an’a göre her canlı ölümü tadacaktır:
Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz. (Sure 21:35)
Bu noktada, Müslüman ilahiyatçılar Sure 3:55’i sembolik olarak yorumlayıp Mesih’i ölümden muaf tutmak ile yukarıdaki ayetlerin varlığından dolayı Mesih’i ölümlü kılmak arasında bocalayıp durmaktadırlar. Bu açmazdan kurtulabilmek amacıyla Mesih’in kıyamet gününde dünyaya döneceği öğretisinden yararlanmaya çalışırlar; ki bu öğreti Mesih’in evrensel krallığına ve Tanrısal yetkiyle insanlığın yargıcı olmasına yönelik havarisel doktrinlerle uyum içinde olan tamamen Hristiyan özlü bir inanca dayalıdır.5 Sonuçta, Mesih’i kıyamet günü öncesinde göklerden indirmek bazı Müslümanlar ilahiyatçılar için, Kur’an ayetlerinde öldüğü söylenen tüm geçmiş peygamberlerin ve elçilerin grubuna katılabilmesi amacıyla Mesih’in uzun yaşamının sona erdirilmesinin tek geçerli yolunu temsil etmektedir.
Bu tür bir mantık yürütme, İslam ve Hristiyan inançlarındaki karşıtlıklar listesine yeni bir madde eklenmesine yol açar. Her iki inanç sisteminde Mesih’in dünyaya ikinci kez geleceğine (döneceği) inanılsa da, Mesih’in yaşamındaki olayların sıralaması birbirine tamamen zıttır. Hristiyanlığa göre, Mesih dünyaya ilk gelişinde ölümü tatmış ve ölümünün üçüncü günü dirilmiştir. Mesih’in dirilişi, ölümün O’nun üzerinde artık egemenlik sürmediğini kanıtlamaktadır;6 zaten bu sebeple ölmek için değil, ölülerle dirileri yargılama ve ebedi krallığını ilan etme amacıyla ikinci kez gelecektir. İslam, Mesih ilk kez geldiğinde ölümün O’nun üzerinde egemenlik sahibi olmadığını söylediği için Mesih’in ikinci kez ölmek amacıyla geleceğini iddia ederek Hristiyanlıktaki bu sıralamayı tersine çevirir. Daha ilginci, Hristiyanlıktaki Mesih, ölümüyle insanları kurtarabilmek için dünyamıza ilk kez gelmişken, İslam’daki Mesih ise ölebilsin ve böylece bazı Müslüman yorumcuları büyük bir teolojik sorundan kurtarabilsin diye ikinci kez gelecektir.
Bunlara ek olarak, Mesih’in dünyaya ikinci kez geleceği yolundaki inancın desteklenmesinde atıfta bulunulan Kur’an ayeti oldukça sorunludur:
Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur. (Sure 43:61)
Kıyametin kopacağı zamanın (saatin) bilgisinden bahseden bu ayet, cümledeki kişi zamirinin kime veya neye atıfta bulunduğu konusunda görüş birliğine varamayan İslam ilahiyatçılarından dolayı standart bir şekilde çevrilememektedir ve farklı versiyonlara sahiptir. Örneğin, yukarıdaki çevirinin tersine Yusuf Ali’nin İngilizce çevirisinde İsa isminin parantez aracılığıyla metne eklendiğini görürüz:7
And (Jesus) shall be a Sign (for the coming of) the Hour (of Judgment): therefore have no doubt about the (Hour), but follow ye Me: this is a Straight Way. (Surah 43:61 Yusuf Ali)
Bir başka İngilizce çeviride, kişi zamirinin son derece ilginç bir biçimde bu ayetten çıkarıldığını görürüz:
And lo! verily there is knowledge of the Hour. So doubt ye not concerning it, but follow Me. This is the right path. (Sure 43:61 Pickthall)
Açıkçası, bu Sure İsa’nın çarmıha gerilerek öldüğünü inkar eden Gnostik öğretilerin Muhammed bin Abdullah tarafından İslam inancına dahil edilmesinden uzun zaman önce yazıldığı için söz konusu ayetteki kişi zamirinin Kıyamet saati ile ilgili olarak İsa’ya gönderme yaptığını savunmak pek mantıklı değildir. İsa’nın ilahi bir yardım aracılığıyla ölümden kurtulduğu yolundaki İslam öğretisi Kur’an’ın ilk döneminde (Mekke dönemi) bilinmiyordu ve sonradan oluşturulmuştu. Bugün Müslümanların yaptığı şey, Kur’an’ın erken dönemine ilişkin ve belirsizlik içeren bir ayetini alıp belirsizlik içeren ve geç döneme ait bir başka ayetin ışığında ve de İsa’nın Kıyamette dünyamıza döneceğini belirten Hristiyan doktrinlerinden etkilenmiş Hadisler yardımıyla yorumlamaktan ibarettir. İslam ilahiyatçıları ve Kur’an yorumcuları, 43. Sure’de yer alan ifadenin İsa’ya işaret ettiğini ancak şimdi, yani tüm Kur’an’ın yazılıp derlenmesinden sonra iddia edebilmektedirler. Oysa bu tür bir yorum, Müslümanların İsa’nın göğe kaldırıldığını iddia eden ayetten ve öğretiden habersiz oldukları dönemde, yani Kur’an’ın Mekke döneminde, yapılamazdı; çünkü Mekke dönemindeki öğretilerin hiçbiri İsa’nın bir şekilde göğe yükseldiğini tahmin etmeyi bile mümkün kılmamaktaydı.
Eğer Mesih’in çarmıhtan kurtarılmasını ve buna bağlı olarak çarmıha gerildiği gerçeğinin inkarını zorunlu kılan ancak Kur’an’da açıkça belirtilmemiş ve anlamı örtülü kalmış nedenlerin analizine dönersek, ilk olarak “Her şeye gücü yeten ve adil Tanrı’nın, kendi şerefli peygamberlerinden birinin kötü ve imansız bir takım kişiler tarafından eziyete uğramasına ve öldürülmesine izin verebileceği” fikrini kabullenemeyen Müslümanlar ile karşılaşırız.8 Mesih’in acılarına ve çarmıha gerilmesine yönelik bu karşı duruş önceleri İslam dünyasında o kadar yaygın ve baskın olmuştur ki; temel İslam öğretilerinin eleştirisini yapan bir Hristiyan eren bile Allah’ın İsa’yı sevdiği yolundaki İslam inancının, İsa’nın çarmıha gerildiği ve öldürüldüğü öğretilerinin kabul edilmesinde en büyük engeli oluşturduğunu belirtmiştir.9 Tanrı’nın İsa’yı çok sevdiği için O’nun acı çekmesine ve ölmesine izin vermediği yolundaki iddia İsa’nın acı çekip ölmesinin Tanrı’nın günahkar insanlığı sevdiğinin göstergesi olduğunu söyleyen Hristiyan doktrininin (Yuhanna 3:16, Romalılara Mektup 5:8) çarpıtılmış biçimidir. Mesih’in çarmıha gerildiğini ve öldüğünü kabul etmenin Tanrı’nın Mesih’e yönelik sevgisini inkar etmek anlamına geleceğini savunan İslamcı teori açık bir şekilde Kur’an metninde bulunmasa da, çarmıhın inkarı için güzel bir Tanrıbilimsel gerekçe sağlamaktadır. Yine de bu Tanrıbilimsel gerekçenin Kur’an’da yer alan peygamberlerin ve elçilerin durumlarıyla mükemmel bir uyum içinde olduğunu söylemek mümkün değildir.
İslam’ın kutsal kitabı, bazı peygamberlerin kurtarılması söz konusu olduğunda Yeni Antlaşma metinlerinden farklı olarak tutarlılık ilkesini göz ardı etmektedir. Sinoptik İncil metinlerinde ufak tefek farklılıklarla yer alan “Bağ Kiracıları” benzetmesi (Matta 21:33-44, Markos 12:1-11, Luka 20:9-18), Tanrı’nın seçtiği halkın Tanrı’nın peygamberlerine eziyet edip onları öldürdüklerini göstermekle kalmaz; insan bedenine bürünen Tanrı Oğlu’nun da kendisine karşı çıkanlarca öldürülmekten muaf olmadığını anlatır. Hiçbir şey Mesih’in acılarının ve çarmıhtaki ölümünün, İsrail’in Tanrı’nın hizmetkarlarına yönelik adil olmayan tepkisinin ve imansızlığının doruk noktasını oluşturduğu gerçeğini bu benzetmeden daha açık bir biçimde dile getiremez. Öte yandan Kur’an, hem şehitlik kavramını yücelttiği hem de bazı peygamberlerin kendilerine inanmayan düşmanlarının elinden mucize eseri kurtarıldığı iddiasını savunduğu için, peygamber ve elçilerin kurtarılması ile ilgili tutarsız ifadeler içerir. Bu noktada İsa, bizi şaşırtmayacak bir biçimde, düşmanlarının elinden kurtarılan belirli elçilerin sınıfına dahil edilmektedir.
İlk olarak, inananların şehitliğini onları Tanrı gözünde ölümsüz ilan edecek derecede öven bazı Kur’an ayetleri mevcuttur. Bu ise İslam’da, acı çekme ve üzüntü kavramlarının Tanrı’nın kutsal ve doğru hizmetkarlarıyla ilişkilendirilmesi fikrine tam olarak karşı çıkılmadığını kanıtlamaktadır.
Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz. (Sure 2:154)
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. (Sure 3:169)
Buna rağmen, İslam’da İsa kutsal ve doğru bir hizmetkardan öte sayılır. O hem bir elçi (nebi) hem de kendisine Müjde (İncil) isminde bir kutsal kitap verildiği iddia edilen bir peygamberdir (resul). Bazı üstü kapalı Kur’an ayetleri uyarınca, İsa’nın Tanrı’nın müdahalesiyle düşmanlarının elinden kurtarılmasını haklı kılan şey O’nun peygamberlik görevidir. Tartışmaların bu aşamasında İsa’nın çarmıha gerilmekten kurtulmasının sadece O’na özgü bir durum olmadığı iddiasını desteklemek amacıyla İbrahim’in putperest düşmanlarının elinden mucize aracılığıyla kurtulmasının hikayesine10 başvurulmaktadır.
İbrahim ile İsa’nın ölümden kurtarılma biçimlerinin karşılaştırmalı analizi, İsa’nın çarmıha gerildiğinin inkarı ile Ondan önceki peygamberlerin öyküleri arasında benzerlik bulunduğu iddiasının ne kadar hatalı olduğunu gözler önüne serer. Bu tür bir karşılaştırma İbrahim’in düşmanlarının elinden kurtarılmasının hem kullanılan araçlar hem de varılan sonuç bakımından İsa’nın kendisine inanmayan Yahudilerin elinden kurtarılmasıyla kesin karşıtlıklar içerdiğini gösterir. İlk olarak, Kur’an’da İbrahim’in öyküsünü aktaran anlatımlar, İbrahim’in düşmanlarının yenilgiye uğradıklarının bilincinde olduklarını, çünkü Tanrı’nın İbrahim’i putperest muhaliflerin ateşinden kurtardığını görüp anladıklarını vurgular (Sure 21:52-71, Sure 37:83-98). Buna karşılık, İsa’nın çarmıha gerildiğini inkar eden ve O’nun ilahi bir yardımla kurtarıldığını savunan Kur’an ayeti ise İsa’yı düşmanlarının tuzağından kurtaran mucizeyi göz yanılmasıyla ilişkilendirir. Bu da sonuçta İsa’yı öldürmek isteyen Yahudilerin, yenilgiye ve başarısızlığa uğradıklarını bilmelerinin imkansızlığına işaret eder. Başka bir deyişle, İsa’nın yaşamındaki görünmez “mucize” son derece tuhaf bir şekilde Yahudilerin İsa’yı hem öldürmelerini hem de aslında öldüremediklerini bilmelerini engellemiştir. Bu öylesine paradoks dolu bir ilahi kurtarma operasyonudur ki; asıl mucize İsa’yı kurtardığı söylenen mucizenin gizlenmesi üzerine kurulmuştur!11
İkincisi, Kur’an’da İbrahim’in putperest halkının ateşinden bir mucize aracılığıyla kurtarıldığını tekrarlayan anlatımlar, İsa’nın göğe alınmasını O’nun ölümden kurtarılmasına bağlayan ayetlerden farklı olarak, İbrahim’in peygamberlik görevinin sona erdiğini söylemez. Yani İsa’nın muhaliflerinin elinden kurtarılmasına rağmen bu dünyadan ayrıldığı iddia edilirken İbrahim’in hayatına ve peygamberlik görevine bir mucize aracılığıyla devam ettiği iddia edilmiştir. Kısacası, Kur’an’da İsa’nın kurtarılış öyküsü hayatta kalma ve göreve devam etme kavramlarından yoksundur. İman etmeyen Yahudilerin İsa’nın aslında çarmıha gerilmediğini bilmeleri imkansız olduğundan, İsa’nın İsrail’de peygamberlik görevini sürdürmesi de imkansız olmuştur. Gizemli bir biçimde, İsa’nın, peygamberlik görevini sürdürme anlamında hayatta kalması O’nu öldürmek isteyenler tarafından imkansız hale getirilmiştir; ki bu da İsa’yı susturmak isteyen Yahudilerin amaçlarına ulaştıkları anlamına gelir.
Eğer İsraillilerin Musa’nın önderliğinde Firavunun ordusundan kurtarılmaları, sadece bir peygamberi değil onun önderlik ettiği tüm kavmi kurtarmayı amaçlayan farklı bir mucizevi olay olarak değerlendirilirse Kur’an’da tehlikeden bir mucize aracılığıyla kurtarıldığı yazılı olan tek dinsel figürün İbrahim olduğu vurgulanmalıdır. Bu noktada İbrahim ve Musa’nın öykülerinin paralellik sonucunda bir çift olarak görülmelerinin akla daha yatkın olacağı kesindir; çünkü Kur’an’a göre hem İbrahim hem de Musa tek Tanrı fikrine karşı çıkan putperest halklar tarafından tehdit edilmişlerdir. Buna karşılık, Kur’an’da İsa’nın durumu Tanrı tarafından kendi halkına gönderilen bir İsrailli olması ve o dönemde İsrail halkının tek Tanrı inancını benimsemesi bakımından farklılık gösterir. Bu sebeple, sağlıklı bir kıyaslamanın yapılabilmesi için İsa’nın peygamberlik görevi diğer İsrailli elçiler ve peygamberlerle aynı kategoride değerlendirilmeli ve incelenmelidir.
Çarpıcı bir şekilde, Kur’an, Yahudileri Tanrısal mesaja karşı çıktıkları ve Tanrı’nın elçilerini ve peygamberlerini öldürdükleri gerekçesiyle defalarca eleştirir. Kur’an’daki pek çok Surede ve hatta bazen aynı Surede birden çok kere Yahudiler, Tanrı’nın seçili hizmetkarlarına eziyet edip onları katleden isyankar bir topluluk olarak gösterilir:
Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O halde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı. (Sure 2:61)
Andolsun, Mûsâ’ya Kitabı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryemoğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi? (Sure 2:87)
Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Halbuki o ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki, “Eğer inanan kimseler idiyseniz daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” (Sure 2:91)
Allah’ın âyetlerini inkar edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele. (Sure 3:21)
Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkar ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi. (Sure 3:112)
Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette duydu. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. (Sure 3:181)
Onlar, “Allah bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti” dediler. De ki: “Benden önce size nice peygamberler açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” (Sure 3:183)
Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkar etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkarları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar. (Sure 4:155)
Andolsun, İsrailoğullarından sağlam söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir Peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. (Sure 5:70)
Tüm bu ayetlerin Kur’an’ın geç dönemine ait olması ve Medine’ye göçten sonra Muhammed ile Arabistan Yahudileri arasında yaşanan dinsel ve politik çatışmaları yansıtması bir tesadüf değildir. Bu ayetlerin bağlamı, Muhammed’in yazıcılarının Yahudi karşıtı kampanyalarını hızlandırma ve Yahudiliğin mensuplarına çeşitli olumsuz özellikleri atfetme arzularına işaret eder. Bu karşı kampanyanın en etkili silahlarından biri, şüphesiz, Yahudilerin Tanrı’nın elçilerinin/peygamberlerinin katilleri olarak sunulmasıdır. Kur’an yazarları, Yahudi karşıtı duygular içinde kendilerinden geçip Tanrı’nın seçilmiş halkının günah dolu eylemlerine göndermede bulunmuşlar ve Tanrı’nın peygamberlerinin katledildiğinden sık sık bahsetmenin, İsa’nın kendisine inanmayan Yahudilerin tuzağından (güya) kurtarıldığı iddiasını tuhaf ve eşi olmayan bir durum kılacağını anlayamamışlardır. Muhammed’in yazıcılarının Yahudileri doğru ve kutsal kişileri katletmekle suçlama arzuları sonuçta Tanrı’nın peygamberlerinin kendilerine inanmayan düşmanlarının ellerinden mucize aracılığıyla kurtulacaklarına yönelik Tanrıbilimsel beklentiye baskın çıkmış ve İsa’nın Tanrısal bir yardımla ölümden kurtarılmasını hem tutarsızlık örneği hem de sıra dışı kılmıştır.
Şeytanın avukatlığına soyunmak gerekirse, İsa’nın düşmanlarının elinden kurtarılmasını zorunlu kılan unsurun O’nun tecrübe ettiği söylenen ölüm biçimi olduğu ileri sürülebilir. Yeni Antlaşma metinlerindeki pek çok ifade, Mesih’in acılarını ve ölümünü insanlığın günahları için kurban ve kefalet olarak yorumlayan Hristiyan doktrininden dolayı Müslümanlara kabul edilemez gelmektedir. Dört İncil metni de büyük bir özenle İsa’nın kendisine inanmayanlar tarafından nasıl işkence gördüğünü ve katledildiğini anlatır (Matta 26:57 - 27.50, Markos 14:53 - 15-37, Luka 22:54 - 23:46, Yuhanna 18:12 - 19:34). İsa’nın çarmıh acılarına yönelik anlatımlar, karşıt grup tarafından yürütülen çeşitli aşağılama yöntemlerine (alay, hakaret, kırbaçlanma) de değinerek İsa’nın çarmıha gerilmeden önce bile çektiği acıları ve uğradığı hakaretleri ön plana çıkarır. Tamamen aşağılanmış, onurunu yitirmiş ve terk edilmiş bir peygambere ait bu utanç verici görüntü, İsa’nın eşsiz bir biçimde düşmanlarının elinden kurtarılmasını gerektiren mantıklı bir neden olarak sunulabilir. Tanrı, iman etmeyenlerin İsa’nın gerçek Tanrı tarafından kurtarılmamış bir sahte peygamber olduğunu düşünmelerini istemediği için sıra dışı bir şekilde O’nun hayatına müdahale etmiş olabilir. Bu tür bir mantık yürütme İsa’nın öğretilerinin doğruluğuyla ilgili Yahudi iddialarının çürütülebilmesi için Tanrı’nın İsa’yı düşmanlarından kurtarmasının umut edilmesi gereği, İsa’nın peygamberlik görevinin onaylanmasıyla bağlantılıdır.12 Kısacası, İsa’nın küçük düşürülmesinin engellenmesinin, Yahudilerin İsa ile ilgili olarak çizdikleri sahte peygamber imgesinin silinmesi için gerekli olduğu söylenebilir.
Ne kadar mantıklı ve Tanrıbilimsel açıdan geçerli görünse de, İslam’daki en eski ve en önemli teori olan “yer değiştirme” teorisi13 hatırlandığında bu argüman da bir açmaza mahkum edilmiştir. Bu teorinin taraftarları Kur’an ayetinde “Onlara öyle göründü” cümlesiyle bir göz yanılmasına gönderme yapıldığını savunurlar. İman etmeyen Yahudilerin, gerçek İsa tehlikelerden kurtarılıp göğe alınırken, İsa’nın yerine başka bir kişiyi yakaladıkları, ona eziyet ettikleri ve onu katlettikleri iddia edilir. Bu teorinin gelişmiş ve ayrıntılı versiyonunda İsa’nın yerine yanlışlıkla çarmıha gerilen kişinin kimliği de belirtilmektedir.
Kutsal Kitap bilgisi Kur’an bilgisinden çok daha fazla olan bir yazarın yazdığı ortaçağa ait sahte Barnabas İncili’ne göre Yahuda İskariyot inançsızlığının ve ihanetinin karşılığında mucize eseri İsa’nın suretine bürünmüştür. Bu görüntü ve ses özdeşliği o kadar başarılı ve inandırıcı olmuştur ki; İsa’nın havarilerinin bile Yahuda İskariyot’u yanlışlıkla İsa zannettikleri söylenmiştir:
Cidden diyorum ki, Yehuda'nın sesi, yüzü ve şekli Isa'ya o kadar benziyordu ki, şakirtleri ve mü'minleri onun îsa olduğuna tamamen inandılar; bu yüzden bazıları, İsa'nın sahte bir peygamber olduğuna ve gösterdiği mucizeleri büyü san'atıyla gerçekleştirdiğine inanarak, İsa'nın doktrininden ayrıldılar; çünkü, İsa dünyanın sonunun yaklaştığı zamana kadar ölmeyeceğini söylemişti. Çünkü, o zaman dünyadan alınmalıydı. (Barnabas İncili Bölüm 217)
Barnabas İncili’nin yazarı, Tanrı’nın güya Yahuda’yı ve Yahudi dinsel önderlerini (İsa’nın düşmanları) cezalandırmak amacıyla gerçekleştirdiği iddia edilen bu görüntü ve ses değiştirme işleminin, İsa’yı küçük düşürülmüş ve yenilgiye uğratılmış sahte bir peygamber görünümünden kurtaramayacağını anlayamamıştır. Gerek Barnabas İncili’nin yazarı gerekse “göz yanılması ve yer değiştirme” teorisini savunan Müslüman yorumcular, bu mucize ile Tanrı’nın bizzat kendisinin, inanmayan Yahudilerin gözünde İsa’yı bir suçlu ve günahkar (Yahuda İskariyot) ile görüntü ve ses bakımından özdeş kılarak Yahudileri İsa’yı aşağılanmış ve yenilgiye uğramış bir peygamber olarak görmeye zorladığını anlayamazlar. Bu nedenle Barnabas İncili’nde Romalı askerler ve Yahudi önderler aslında İsa ile alay edip O’nu küçük düşürdüklerini düşünmektedirler; çünkü Yahuda İskariyot’un her eylemi ve sözü bu ilahi mucizenin başarısından dolayı derhal gerçek İsa’ya atfedilmektedir:
Askerler Yehuda'yı tutup, alay ede ede bağladılar. Çünkü o, gerçekten îsa olduğunu inkâr ediyordu; askerler kendisiyle alay edip dediler: «Efendi, korkma, çünkü biz seni İsrail kralı yapmaya geldik ve senin krallığı reddedeceğini bildiğimiz için de seni bağladık.» Yehuda karşılık verdi: «Siz aklınızı mı yitirdiniz? Siz, bir soyguncuya (karşı gelir gibi) silâh ve fenerlerle Nasıra'lı îsa'yı almaya geldiniz ve size yol gösteren beni, kral yapmak için bağladınız!» (Barnabas İncili Bölüm 217)
Eğer İsa’nın çarmıha gerilmesi konusunda önem taşıyan tek şey Yahudilerin İsa hakkında ne düşündükleri ve O’nu nasıl gördükleriyse, o halde İsa kendisine iman etmeyen düşmanlarının gözünde Tanrı tarafından işkence ve ölümden kurtarılmış olamaz; çünkü İsa’nın düşmanları, yakalanıp çarmıha gerilenin Nasıralı İsa’dan başkası olmadığına bir mucize yardımıyla (!) inandırılmışlardır. Bu bizi, kutsal peygamberini aşağılayıcı bir ölümden ve çarmıha gerilmiş bir günahkar gibi görünmekten kurtarabilmek için aynı peygamberini öldürülmüş bir haine (Yahuda İskariyot’a) özdeş kılan tuhaf bir tanrı imgesiyle karşı karşıya getirmektedir! Bu saçma argüman başka bir kişinin İsa ile yer değiştirmesinin aslında Tanrı’nın, çarmıha gerilmekten ve öldürülmekten kurtarmak suretiyle kutsal peygamberine onur ve şerefini koruma konusunda yardım sağlamak yerine İsa dönemindeki inanmayan Yahudileri aldatma ve bir haini cezalandırma arzusunu yansıttığını anlamamıza yardımcı olur. Bu yer değiştirme teorisini doğru sayarsak, Kur’an’ın tanrısının İsa’nın şerefi ve onuru ile ilgilenmediğini, zira inanmayanları ve günahkarları cezalandırma amacıyla seçtiği yöntemin mutlak surette İsa’nın küçük düşmesine ve şerefini yitirmesine bağlı olduğunu kabullenmek zorunda kalırız. Bu aynı zamanda Kur’an tanrısının İsa’yı (görünümünün ve sesinin kullanılması aracılığıyla) Yahudileri kandırma arzusuna kurban ettiğini gösterir.
İsa’nın havarilerinden birinin bir mucizeyle O’nun suretine bürünmeye ve cennette yer garantilemek uğruna İsa yerine çarmıh acısı çekmeye gönüllü olduğu yolundaki bir başka İslam iddiası İsa’nın öyküsüne bir parça kahramanlık unsuru katar; ancak Yahudiler çarmıha gerilmiş suçluyu hiçbir şüphe olmaksızın İsa olarak gördükleri için bu teori de İsa’yı küçük düşürülmüş ve katledilmiş bir Tanrı peygamberi imgesinden kurtarmayı başaramaz. Dahası, İsa’nın havarilerinden birinin O’nun yerine geçtiği yolundaki iddia, söz konusu illüzyonun masum bir kişinin ölümünü anlamsız ve gereksiz kılmasına rağmen doğru bir kişinin İsa yerine ölmek zorunda kaldığını öğrettiği için adalet kavramıyla çelişir.
Ahmediye isimli tarikatın (*) öğretileri çarmıh ile ilgili Hristiyan doktrinini kısmen inkar ettiği ve İsa’yı çarmıh üzerindeki ölümden kurtaran şeyin bir yer değiştirme mucizesi değil de İsa’nın bayılması olduğunu iddia ettiği için, İsa’nın çarmıhıyla ilgili bu modern yaklaşımın ilahi adalet veya günahkarların cezalandırılması kavramlarıyla bağlantılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine de, bu yeni üretilmiş teori, İsa’nın eziyetlere ve aşağılanmalara katlanıp düşmanlarının elinde gerçekten acı çektiğini baştan kabul etmektedir. Bu gerçeğin kabulü, Kur’an tanrısının İsa’yı fiziksel acılardan ve suçlu/günahkar olma suçlamalarından kurtaramadığı çıkarımını zorunlu kılar. Bu tarikat kutsal bir peygamberin çarmıhta ölmeyi tecrübe ederek lanetlenmiş olacağı fikrine ne kadar karşı çıkarsa çıksın, onun öğretileri bizi Yahudilerin İsa’yı gerçekten ölmüş varsaydıkları ve böylece O’nun lanetli bir şekilde öldüğünden emin oldukları sonucuna ulaştırır.
Son olarak, İsa’nın çarmıha gerilişinin ve ölümünün tarihsel gerçekliğini bu konuda bir hikayenin uydurulduğu iddiasıyla açıklamaya çalışan İslam teorisi özel olarak incelenmelidir; zira bu teori özünde çarmıha gerilme olayının yaşandığını kabul eden ama İsa yerine başkasının bu olayı tecrübe ettiğini savunan tüm diğer teorilerden farklıdır. Muhammed Esed tarafından uydurulmuş bir efsaneden başka bir şey olmayan bu “uydurulmuş hikaye teorisi”, İsa’nın çarmıha gerilmesinin uydurma bir hikaye olup İsa’nın peygamberlik görevinden çok sonra Hristiyanlar tarafından benimsendiğini ve İsa’yı katledilmiş bir suçlu olarak tanımlayabilmek için Yahudilerin de bu öyküyü onayladıklarını savunur. Esed’in teorisi, sadece çarmıh ile ilgili Kur’an ayetinde İsa düşmanlarının bir yalanı kabullenip onu yaymakla suçlanmadıklarını göz ardı ettiği için değil; ayrıca aynı ayette bir görünüme (Onlara öyle göründü) kananların sadece iman etmeyen Yahudiler olduğu iddiasını inkar ettiği için de hatalıdır. Ayrıca varlığını İsa’nın çarmıha gerilmesiyle ilgili güya bir efsanenin uydurulmasına borçlu olan Esed’in teorisi, suçlarının hafifletilmesi aracılığıyla Yahudilere af çıkarmaktadır. Oysa bu, Yahudileri Allah’ın elçilerinin katilleri olarak tanımlayan pek çok Kur’an ayetiyle olduğu kadar, Yahudilerin İsa’yı öldürme planını yine onların imansızlığına bağlayan şu ayetlerle de çelişir:
İsa onların inkarlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler. “Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk.Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.” Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Sure 3:52-54)
İsa’nın acıları uydurma bir hikaye olma anlamında gerçeklikten uzaksa, Yahudilerin İsa’yı öldürmeye teşebbüs ettiklerini söylemek mantıklı olmayacağı için İsa’nın düşmanlarının elinden kurtarıldığını söylemek de mantıklı olmayacaktır. Muhammed Esed’in teorisi, bizi Yahudilerin İsa’yı öldürme teşebbüsünün bile uydurulmuş efsanenin vazgeçilmez bir parçası olduğu ihtimalini düşünmeye zorlamaktadır. Allah, İsa’nın çarmıha gerildiğini Yahudiler İsa’yı öldürmeye teşebbüs ettikleri için değil, bir efsaneyi yanlışlıkla gerçek bir tarihi olay saydığı için inkar etmiştir! Esed’in, “İsa, kendisine inanmayan karşıtlarının elinden niçin ve nasıl kurtarıldı?” ve “İnanmayan Yahudiler İsa’yı nasıl öldürmenin yolunu aradılar?” sorularına yanıt verme zamanı gelmiştir.
İlave olarak, Esed’in teorisi her ne kadar Yahudileri bir göz yanılmasının kurbanları olmaktan kurtarmaya gayret etse de onların onayını kesinlikle alamayacaktır. Bunun sebebi aynı teorinin bir paradoks gereği, Yahudilerin İsa’nın kurbansal ve kurtuluş getiren ölümüyle ilgili saf Hristiyan doktrinini onaylamak için Hristiyanlarla işbirliği yaptıkları iddiasını doğurması sebebiyle Yahudileri gücendirecektir.
Esed’in teorisinin kabulü bile, teori güya uydurulmuş çarmıh hikayesinin ilgili Kur’an ayetinin ortaya çıkışına kadar herkesi kandırmakta başarılı olduğunu kanıtladığı için, İsa’yı düşmanlarının gözünde eziyet edilmiş ve öldürülmüş bir suçlu sayılmaktan kurtaramaz. Görüldüğü gibi, Esed’in görüşünün İslam’a tek getirisi, Kur’an tanrısını aldatıcı bir tanrı olmaktan kurtarmasıdır. İsa’nın onuru ve yüceliği, Kur’an’ın tanrısı suçlamalardan kurtulabilsin diye bir kez daha göz ardı edilmiştir.
SONUÇ
Kur’an İsa’nın çarmıh acılarını ve ölümünü kesin Tanrıbilimsel gerekçeler olmaksızın inkar ettiği ve bu konuda aydınlatıcı bilgi sağlayamadığı için, Müslüman yorumcular, birbiriyle çatışan teoriler oluşturma pahasına, kendilerini söz konusu Kur’an ayetinin sorununa çözüm üretmeye zorunlu hissetmektedirler. Kur’an’ın İsa’nın ölümüyle ilgili sorunlu ayetine çözüm bulmaya sürekli çaba sarf ederler; çünkü Kutsal kitaplarının çarmıh aracılığıyla kurtuluş konusundaki temel Hristiyan öğretisini tahrif etmede hem Tanrıbilimsel hem de dilbilimsel açıdan yetersiz kaldığının farkındadırlar.
Kur’an’ın çarmıhı İsa’nın hayatından niçin tamamen çıkarıp atamadığı ve İsa’nın peygamberlik görevi süresince çarmıh ile hiçbir şekilde ilişkilendirilmediğini niçin iddia edemediği merak konusudur. Kur’an yazarları, İsa’nın çarmıha gerilişini göz aldanmasına dayalı bir olay olarak görüp inkar ederek aslında İsa’nın yaşamının ve görevinin vazgeçilmez bir parçası haline getirmişlerdir. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldüğünü inkar eden tüm teoriler eninde sonunda İsa’nın, öğretilerine karşı çıkıp O’ndan nefret eden kişiler tarafından eziyete uğramış ve öldürülmüş GİBİ GÖRÜNMEK zorunda kaldığı savında birleşir. Kur’an’ın tanrısı, çarmıhı İsa ile ilgili tüm tarihsel ve din dışı belgelerden silip atamadığı için, İsa’nın çarmıh üzerindeki ölümünü inkar edebilmek amacıyla bir göz aldanmasına ihtiyaç duyarak bizi şaşırtır.
Kur’an yazarlarını, çarmıha gerilmiş bir Mesih imgesini göz aldanması ve görünümle açıklamaya sevk eden şey, İsa’nın çarmıh acılarının tarihsel açıdan inkar edilmesinin mümkün olmadığı gerçeğini bilmeleri olmuştur. Gerek Yahudilerin gerekse Yahudi olmayanların tanıklıkları, çarmıhın İsa’nın hayatından silinip çıkarılmasını olanaksız kılınca, İsa’nın çarmıh sahnesinden çıkarılması çözüm olarak denenmiştir. Bu kurnaz strateji ise, Kur’an tanrısının İsa ile ilgili gerçeği Muhammed’in gelişine kadar gizleyen aldatıcı ve güvenilmez bir ilah olarak tanımlanmasıyla sonuçlanmıştır. Sonuçta, Kur’an’daki Mesih, günahkar insanlığın kurtuluşu için gerçekten ölen Yeni Antlaşma’daki Mesih’in tersine, düşmanı olan inanmayan Yahudilerin cezalandırılması için Muhammed tarafından ölmüş görünmeye mahkum edilmiştir. Yeni Antlaşma çarmıha gerilmiş Mesih’i ve insanların kurtuluşunu ilan ederken, Kur’an ise kurtarılmış bir Mesih’i ve cezalandırılmış insanları ilan etmektedir.